“Pamuk Prenses ve Avcı” (Snow White And The Huntsman), klasik masalı
çağdaş fantezi ve aksiyon sinemasının görsel vizyonuyla yeniden ele
alıyor. Kristen Stewart’ın gözükara, cesur bir Pamuk Prenses’i canlandırdığı filmde Charlize Theron da cadı kraliçeye hayat veriyor!
Masallar orasını burasını kurcalamaya uygun öyküler sunar. Önemli olan, yarattığınız farklılıklar ve getirdiğiniz yorumdur. ”Pamuk Prenses ve Avcı”nın farkı, bakire prenses ile cadı üvey annesi arasındaki iktidar mücadelesini öne çıkarması. Masalda kraliçenin güzellik ve gençlik kompleksini kullanan “dürüst” Ayna, neredeyse bütün kötülüklerin anasıdır. Filmde ise kraliçenin (Charlize Theron) anneden gelen ve çocukluktan bu yana beslenen kötücül ruhu Ayna’yı önemsizleştiriyor. Ayna kraliçe, Pamuk Prenses’i kıskandığı için değil, muhtaç olduğu için ele geçirmek istiyor.
Bu açıdan, kardeşiyle (Sam Spruell) birlikte taze kana ihtiyaç duyan vampirleri hatırlatıyor. Metal parçalardan yarattığı askerlerle de “Yüzüklerin Efendisi”ndeki Sauron’a benziyor… Masalda Avcı’nın merhametiyle canını krtarıp cücelere sığınan Pamuk Prenses ise filmde, tahtı ele geçirmeye kararlı bir aksiyon kahramanına dönüşüyor. Karısını kaybetmiş ayyaş Avcı’yı (Chris Hemsworth), geçim sıkıntısından eşkıya olmuş sevimsiz cüceleri ve yılgın lordları da yanına çekmeyi başarıyor. Prens William (Sam Claflin) ise zaten hep onun peşinde. Fakat bana sorarsanız işin özü değişmiyor. Prenses (Kristen Stewart) savaşın lideri de olsa, yine erkeklerin korumasına ve hayat öpücüğüne muhtaç. Asıl ciddi değişiklik, masalda sınıfsal kimliği öne çıkarılmayan cadı kraliçenin filmde zulme uğramış bir orman köylüsü olması. Böylece iktidar mücadelesi Pamuk Prenses’in simgelediği “masum aristokrasi” ile alt sınıftan gelen cadı arasında geçiyor. Orjinal masalda masumiyet saf kötülüğü yener; bekaret kutsanır. Avcı ile cüceler, Pamuk Prenses’in masumiyetinden etkilenir. Burada ise herkes kendi menfaatinin peşinde. ”Pamuk Prenses ve Avcı” sert, karanlık, kanlı bir savaş atmosferinde geçiyor ama bu, öyküye gerçeklik, inandırıcılık getirmiyor.
Senaryoda bazı hoş ayrımlar da var. Prenses ile kraliçenin kara düşen üç damla kanla oluşan kader ortaklıları, Beyaz At’ın Prens’ten bağımsız olarak ortaya çıkması, cadının elmasına hayat öpücüğüne getirilen yeni yorumlar filmi olgunlaştırıyor. Reklamcılıktan gelen yönetmen Rupert Sanders’in şirin bir çocuk masalını, “Yüzüklerin Efendisi”yle başlayan çağdaş fantezi sinemasının bir örneğine dönüştürürken ortaya koyduğu görsel vizyon da kuşkusuz takdire değer. Özellikle kara orman sahnesinde ki biyo-gerilim mükemmel. Sonuç olarak, giderseniz iyi vakit geçirebilirsiniz. Usta oyuncuların yorumladığı İngiliz aksanlı, sefil ve bıçkın cüceler ise bence görmeye değer.
Masallar orasını burasını kurcalamaya uygun öyküler sunar. Önemli olan, yarattığınız farklılıklar ve getirdiğiniz yorumdur. ”Pamuk Prenses ve Avcı”nın farkı, bakire prenses ile cadı üvey annesi arasındaki iktidar mücadelesini öne çıkarması. Masalda kraliçenin güzellik ve gençlik kompleksini kullanan “dürüst” Ayna, neredeyse bütün kötülüklerin anasıdır. Filmde ise kraliçenin (Charlize Theron) anneden gelen ve çocukluktan bu yana beslenen kötücül ruhu Ayna’yı önemsizleştiriyor. Ayna kraliçe, Pamuk Prenses’i kıskandığı için değil, muhtaç olduğu için ele geçirmek istiyor.
Bu açıdan, kardeşiyle (Sam Spruell) birlikte taze kana ihtiyaç duyan vampirleri hatırlatıyor. Metal parçalardan yarattığı askerlerle de “Yüzüklerin Efendisi”ndeki Sauron’a benziyor… Masalda Avcı’nın merhametiyle canını krtarıp cücelere sığınan Pamuk Prenses ise filmde, tahtı ele geçirmeye kararlı bir aksiyon kahramanına dönüşüyor. Karısını kaybetmiş ayyaş Avcı’yı (Chris Hemsworth), geçim sıkıntısından eşkıya olmuş sevimsiz cüceleri ve yılgın lordları da yanına çekmeyi başarıyor. Prens William (Sam Claflin) ise zaten hep onun peşinde. Fakat bana sorarsanız işin özü değişmiyor. Prenses (Kristen Stewart) savaşın lideri de olsa, yine erkeklerin korumasına ve hayat öpücüğüne muhtaç. Asıl ciddi değişiklik, masalda sınıfsal kimliği öne çıkarılmayan cadı kraliçenin filmde zulme uğramış bir orman köylüsü olması. Böylece iktidar mücadelesi Pamuk Prenses’in simgelediği “masum aristokrasi” ile alt sınıftan gelen cadı arasında geçiyor. Orjinal masalda masumiyet saf kötülüğü yener; bekaret kutsanır. Avcı ile cüceler, Pamuk Prenses’in masumiyetinden etkilenir. Burada ise herkes kendi menfaatinin peşinde. ”Pamuk Prenses ve Avcı” sert, karanlık, kanlı bir savaş atmosferinde geçiyor ama bu, öyküye gerçeklik, inandırıcılık getirmiyor.
Senaryoda bazı hoş ayrımlar da var. Prenses ile kraliçenin kara düşen üç damla kanla oluşan kader ortaklıları, Beyaz At’ın Prens’ten bağımsız olarak ortaya çıkması, cadının elmasına hayat öpücüğüne getirilen yeni yorumlar filmi olgunlaştırıyor. Reklamcılıktan gelen yönetmen Rupert Sanders’in şirin bir çocuk masalını, “Yüzüklerin Efendisi”yle başlayan çağdaş fantezi sinemasının bir örneğine dönüştürürken ortaya koyduğu görsel vizyon da kuşkusuz takdire değer. Özellikle kara orman sahnesinde ki biyo-gerilim mükemmel. Sonuç olarak, giderseniz iyi vakit geçirebilirsiniz. Usta oyuncuların yorumladığı İngiliz aksanlı, sefil ve bıçkın cüceler ise bence görmeye değer.
Kaynak : HaberTürk Magazin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder